Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sürpriz!!!

Doğumgünlerini saçma bulanlar aramızda var diye düşünüyorum. Ben bu konuda ilk sırada bile olabilirim. Ne var yani sıradan bi gün işte deyip geçiştirmiştim 4 yıl öncesine kadar olan yaşlarımı. Sonra bi melekle tanıştım, siz artık onu çok iyi tanıyorsunuz. Onun sayesinde her 29 Aralık'ta kendimi biraz daha sevdim, biraz daha şanslı buldum, biraz daha mutlu oldum hatta ve hatta en mutlu oldum. 2 gün önce 18'e girdim ve biliyorsunuz aramızda mesafelerin olduğu zor bir dönemden geçiyoruz. Bu yüzden o yanımda olamadı ama dün eve geldiğimde annem bana bi paket gönderildiğini söyledi. Hiç beklemediğim bir şey oldu. Ondan geliyordu, en sevdiğimden.. Paketi özenle açtım.. Üstünde birkaç çiçek deseni olan eskitilmiş bir defter. Deftere sarıldım diyebilirim. Ondan geliyordu sonuçta ve birkaç gün öncesine kadar onun elindeydi. Öyle özlemişim ki onu gözlerim doldu. Mesafeler beni çok yıpratır her zaman bi de o olunca bu sene kadar üzüldüğüm bi senem olmamıştı. Her neyse.. Sanki yanımdaymış

Çok...

Bazen kelimeler düğümlenir ya dilinizin ucunda. O berbat his işte, biliyorsunuz. Başlıkta bile yazamadım devamını. ÖZLEDİM, ÇOK ÖZLEDİM. Söyleyemiyorum çünkü söz verdim. Sarılamıyorum çünkü uzak. Gidemiyorum zaman yok. Ya hepsini geçtim böyle gözlerine baka baka sevemiyorum ki içimden. Bir senede o kadar farklı şeyler yaşadım ki anlam veremiyorum. Yıllığımız, mezuniyetimiz olacaktı. Of ne saçma bi sıralama oldu bu yazıda. Bence bir çoğunda bunu yapıyorum ama artık alıştınız. Napiyim o kadar doluyum ki ancak yazınca rahatlıyorum. Senelerce hayalini kurduğunuz bi şeyi düşünün. Zamanı geldi ve olmadı. Bu travma ya. Küçük bi çocukken özenerek, emekle, sabırla yaptığın legoların sebebsiz yere yıkılması gibi. Kalem görüyorum gözlerim doluyor, kitap okuyorum gözlerim doluyor, hoca ders anlatıyor gözlerim doluyor. Ya gün içinde en az 5 kez gözlerim doluyor benim. 4 senede ne hatıralar biriktirmişiz de fark etmemişiz. Size korkularımdan bahsetmiştim. Bi tavsiye: Asla hiçbir şeyden korkmayın, b

Herkes!

Artık çok tuhaf biri olduğumu düşünüyorum. Beş dakika öncesine kadar mutluluktan yerimde duramıyordum, şimdi ağladım ağlayacağım. Mutluluk,  paylaşınca mutluluk ya. Hevesle sevdiğiniz birine bir şey anlatacaksınız ama karşınızdaki öyle bi şey diyor ki mutluluk tuzla buz oluyor. Oysa mesajı atarken veya anlatmaya başlarken öyle heyecanlısınız ki ona anlatınca mutluluğunuzun ikiye katlanacağından eminsiniz. Ama öyle olmuyor be. Lanetli miyiz neyiz bilmiyorum ama olmuyor. Siz ağzının içine bakıyorsunuz sonrası hayal kırıklığı. Çok basit bi şeyden bahsediyorum inanın. Ama karşınızdaki basit biri değilse en sıradan şey bile can yakıcı olabiliyor. Yazmayı çok özlemişim bunu fark ettim. Biliyor musunuz aslında ben "Özledim" diyebilmeyi çok özlemişim. Ah şu sevdiğin insanlar mutlu olsun diye her şeyi bi kenara atmalar yok mu! Yaklaşık 5 aydır diyemiyorum bunu. Söz verdim ya çünkü meşgul etmek yok, üzmek yok, seni "gökyüzü" kadar özledim demek hiç yok. Dilinin ucunda ama diy

Sen(sizlik)

Yeniden merhaba... Öncelikle artık çok sık yazamayacağımı belirtmek istiyorum. Son 2 aydır çok yazamadım ama fırsat olmadı veya daha büyük sebep olarak ben duygularımı kağıda dökemedim. 12. sınıf olan her öğrenci gibi sınava hazırlanmaya başladım. Önümde büyük bir maraton var ve ben bu yarışı birinci bitirmek zorundayım. Hedeflerim, ailem ve dostlarım için. Yazılarımı sürekli takip edenlerin olması beni çok mutlu ediyor. Yorumları bilerek paylaşmıyorum. Övülmeyi seven biri değilim. Siz okudukça beni mutlu ediyorsunuz bunu bilin lütfen.. Çok teşekkür ederim hepinize ayrı ayrı. Ben burda hiç olmadığım kadar açık anlattım duygularımı. Utanmadan, sıkılmadan ve korkmadan. Ağlarken yazdım rahatladım, mutluyken yazdım daha mutlu oldum. İyi ki varsınız... Okulun ilk gününden çok korkuyordum biliyorsunuz. 17 kişilik sınıfta sadece ben tek oturuyorum. Kendimi herkesten soyutlamış durumdayım. Sadece bana soru sormak ve konuşmak için çabalayan iyi insanlar var karşımda. Hislerime göre hepsi iyi

Sessizlik

Gözlerimi açıp kapatmamla geçen 3 sene... Hayatımın dönüm noktası. Gökyüzü ile tanıştığım, en değerlim olduğu seneler.... Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim en yakın arkadaşımla aynı okulda olamadığımı. Size eğer gitmiş olsaydık aynı okulda 12. sınıfın ilk gününü anlatmak istiyorum. Hayalimdeki ilk günü. Yani artık hiç olmayacak okulun ilk günü. Sabah 7'de gözlerimi heyacanla açıp yataktan koşarak kalkıyorum. İlk yaptığım şey mesajlarımı kontrol etmek. Kahvaltı, üniforma giyme derken saat 7.30 oluyor ve ben ona mesaj atıyorum: "Sakın geç gelme çok özledim." diyorum. O yine her zamanki gibi rahat rahat beni sinir ede ede geliyor okula. 8'de okulda oluyorum. İlk önce markete girip Haribo, Milka, Ülker ne bulursam alıyorum. En sevdiği şeyler bunlar benim en sevdiğimin. Marketten çıkıyorum ve karşımdan diğer arkadaşlarım geliyor. Hepsini 3 ay boyunca görmedim. Uzun uzun sarılmaların ardından ilerliyorum. Bu defa da hocalarla selamlaşıyorum. Sonra korkuyla saate bakıyo

Yeniden...

Yağmur gökyüzünden yeryüzüne dökülenlerin en güzeliydi. Gözyaşlarını belli etmezdi ve kimse yüzüne bakmazdı. En soğuk günlerden biri. Üzüntüden midir bilmem ama hayatımın en soğuk 3 günüydü. Kaybetme korkusu içime işlemişti. Yağmur yağıyor ben ağlıyorum... En sonunda kendimi ıssız bi yerde buldum. Düşünmek için en ideal yerlerden biriydi. Saatlerce ıslandım, oturdum. Yalnız olduğumu düşündüm ama düşüncelerim hiç susmadılar. Pişmanlık nedir? Yanlış anlaşılmak nedir? Üzmek istemediğini üzmek nedir? Şanssızlık nedir? Yanlış zamanlama nedir? Bunların hepsinin cevabını öğrenmiş oldum. Boğazım ağrıyana kadar bağırdım. Bundan nefret ediyordum. Hiç unutamayacağı bir şey yapmaktan korkuyordum ve yapmıştım. Kaybetmekten de korkardım ben... Demek ki kayıp da edecektim. Elime telefonumu aldım. Aramak istedim ne diyecektim? "Ben salağın tekiyim. Seni üzmek istemedim yanlış anladın!" mı diyecektim? Dünyanın en saçma cümleleriydi. Bir meleği üzüp yanlış anladın demek. Düşündükçe daha kötü o

Aynı Anda...

Hiç aynı anda iki gözünüzden de yaş aktığı oldu mu? Etrafınızda sizinle ilgili kararlar alınırken sadece izlediğiniz oldu mu? Hiç birinden sonsuza kadar ayrılmayı istemeyip ayrıldığınız oldu mu? Bu sorularımın üçüne de evet diyen okusun lütfen yazının devamını çünkü bir hayır bile varsa beni anlayamazsınız. Avaz avaz bağırmak isterken avaz avaz susmak benimkisi. Aniden gelen gözyaşları. Vücudumun üzüntüden kasılması. Kimseyle konuşmak istemeyişlerim. Ne zaman birinden uzaklaşacak olsam, sevdiğim biri gitse hatta hiç gelmeyecek olsa bunları yaşarım. Ama bu defa çok farklı. Hem çok yakın hem çok uzak. Hem ayrı hem yan yana. Hem kıskançlık hem anlayış. Dedim ya çok farklı bu kez, çok başka. Sevgi mutlu ettiği kadar üzen bir duygu olmuş. Sevdikçe üzülüyorsun. Bir çaresi de yok bunu iyileştirmenin. Sadece beklemek ne kadar süreceğini bilmeden beklemek. O zaman sevgi eşittir beklemek demek. Uçsuz bucaksız seversen uçsuz bucaksız da beklersin demek...
Yaşadığım her saniyenin değerini bilmeyi öğrendim demiştim size. Evet öğrendim ama tekrar unutuyorum. Şimdi öyle kötü hissediyorum ki yaşamasam da olur diyorum. Sevdiğin insanlardan ilgi göremeyince unutulma korkusuyla yüz yüze geliyorsunuz. Hiçbir şeyden zevk almıyorsunuz. Her şeyi büyütüyorsunuz. Nefes almak bile çok anlamsız geliyor. Bazen kendi kendime keşke bu kadar çok umursamasam belki daha iyi biri olurum diyorum. Sadece diyorum...

Karışık!

Duygularımı anlayamıyorum. Bir anda moralim yerle bir oluyor. Sadece bir işaret, bir fotoğraf, küçücük bir yazı.. Hepsi beni alt üst ediyor. Kendinizi hiç önemsiz hissettiniz mi? Benim hissettiklerim tam olarak bu. Kimsesiz, sessiz ve yalnız. Hiç olmadığım kadar. Uzay boşluğuna fırlatılmış gibi hissediyorum. Eskisi gibi sevildiğimi hissetmiyorum. Çıldırmak üzereyim galiba. Üzüntüden ölecek gibi hissediyorum. Bir hissediyorum, bir hissetmiyorum.. Durum o kadar karışık...

Saniyeler..

Saat 05.20 Eve az önce geldim. İki ay önce bi araba aldık. Babam akşamları çalıştığı için gezmeye pek fırsat olmuyor. Dün içimden "Babam işten gelince karşıya geçsek keşke." diye geçirmiştim. İstanbul'da yaşayanlar bilir, en sakin anlarıdır denizin ve trafiğin. Yolda çok az araba vardı. Gişelere varmamıza çok az kala lastikten patlama sesine benzer bi ses geldi. Babam hemen sağ çekti ve arabanın altını, lastikleri kontrol etti. Bir dakika sürmüştür en fazla. Bu arada arabada annem ve kardeşlerim de vardı. Hepimiz yola atılan bir pet şişeden ses geldiğini düşündük ve büyük ihtimalle de öyleydi. Bir dakikanın ardından yola devam ettik. Ve bir kaza... Bir motor ve bir araba. Sadece bir dakika. Eğer lastikten ses gelmese arkadan çarpılan otomobil bizim olacaktı ve büyük ihtimalle yerde yatan kişiler ailem ve ben olacaktık. Çok büyük bir kaza değildi, üzüldük ve devam ettik.. Yine bir dakika geçmeden tekrar bir kaza gördük. Bu defa iki araba. Ambulans ve polis arabalarının si

Mucize

Bazen kendime "En büyük mucize neydi benim için?" diye soruyorum. Aklıma onlarca şey geliyor aslında ama bir tanesi var ki kötü olan onca şeyi unutturup yeni bir çağ açtı sanki benim için. Hayat öyle tuhaf ki tam umudunuz bittiği anda karşınıza yeni fırsatlar çıkarıyor. Yeni mucizeler gerçekleşiyor bir anda. Siz o aşamaya gelene kadar çok yorulup, kırılıp, üzülüyorsunuz belki ama değiyor. Benim için; Güneş'in her gün doğup batması, Ay'ın her gece ışık saçması, yıldızların her halükarda güzel gözükmesi bile bir mucize. Kısacası benim için gökyüzü bi mucize. Zamanın öğrettikleri ve hayatın getirdikleriyle anlıyor ki insan en büyük, en eşsiz benzersiz mucize: "Sevgi". Tuttuğum dilekler bile hep birinin beni daha çok sevmesi üzerine olur. Sevgiye doyamayan ve hep daha fazlasını isteyen biriyim çünkü sevildiğimi hissedersem mutlu olabiliyorum. Sevgiyle yaşıyorum kısacası ve sevdiğim insanlar yanımda olsun diye her şeyi yapıyorum ama o da yetmiyor bazen, daha f

ÖNEMLİ DUYURU!!

Çok önemli bi duyuru yapmak istiyorum sizlere. 21 Haziran günü Çin'de Yulin Köpek Eti Yeme Festivali yapılacak. Bir hayvansever olarak özellikle de köpeklere çok daha hayran biri olarak rica ediyorum bunu: sizinle paylaşacağım linke tıklayıp 30 saniye içerisinde imza atıp, tepkinizi belli edin. Hayvanlar bize birer emanet. Konuşamayan, savunmasız, masum canlılar. Gözyaşlarıyla bakıyorum tüm fotoğraflara. Türlü işkencelerle ve sadece zevk için yapacaklar bunu. Lütfen siz de imzanızı atın ve paylaşın! https://www.change.org/p/president-of-the-people-s-republic-of-china-stop-the-yulin-dog-meat-eating-festival/share

Ne Yazsam Bilemedim..

Üç sene önce, Temmuz sonu... Liseye başladığım, her katında ayrı anımın olduğu okuluma kayıt yaptırmaya gitmiştim. Dün son kez çıkarken o zamanı hatırladım. Binbir üzüntüyle geldiğim, binbir mutlulukla bitirdiğim, ilk dostumu kazandığım okulum.. İçinde onlarca iyi öğretmen olan, hatta öğretmenden daha da fazlası olan insanlarla tanıştım. Umudumu, inancımı yeniden kazandığım okulum. Okul sadece ders gördüğün, sınav olduğun bir yer değilmiş. İçinde yeni bir aile barındırıyormuş aslında. Sizlere endişem, üzüntüm, mutluluğum başta olmak üzere tüm duygularımı anlatıyorum. Hiç kimseye anlatmadığım kadar çünkü ne siz beni, ne de ben sizi tanıyorum. En yakın arkadaşıma bile anlatamıyorum çünkü bazen en büyük üzüntünüz en sevdiğiniz insanla ilgili oluyor. Ona onunla ilgili olan üzüntümü anlatamam. Üzüldüğümü söyleyemem. Zaten hissediyordur ama sözlü şekilde belirtmek istemiyorum. Şimdi fark ettim de ne kadar çünküm varmış. Kusura bakmayın anca bu kadar oluyor, bu halde. İlk defa bu kadar güçsü

Rüya

Uzun ve hareketli geçen bir günün ardından hepimiz kendimizi ya uykuya ya da duşa atarız. Ben uykuyu seçtim. Düşüncelerim çok fazladır. Birini üzecek bi şey yapmışsam ve o an fark etmemişsem bunu günü değerlendirirken hatırlarım mesela.. Her günü üşenmeden düşünürüm. Neler yaşadım hepsini aklıma kazırım ve iyi, kötü ne yaşadıysam, hissettiysem unutmam. İnsanların söyledikleri değil de yüz ifadeleri kalır çoğu zaman aklımda. Bu ifadeler zaten iyiyi kötüyü belli eder.. Telefonuma son kez bakıp sessize aldım ve gözlerimi kapattım. Uyuyana kadar düşünürüm zaten. Bu aralar aklımı çok meşgul eden şeyleri düşündüm yine; farklı okul, büyük sınavlar, sevdiğin insanlardan uzaklaşmak. Bahsetmiştim sizlere yakın hatta en yakın arkadaşlarımdan uzakta olacağımı ve en büyük korkumun da onlar için önemsiz biri olmak olduğundan. Rüyamda buluştuğumuzu ve onunla ilgili bildiğim her şeyin değiştiğini gördüm. En büyük korkumu yani. Hakkında hiçbir şey bilmeyen yabancı biri olmuşum aylar içerisinde. Bağırar

Sen Giderken..

Bu blogu açma amacım aslında sadece kendimi rahatlatmak. İnsan yazdıkça olgunlaşıyor, iyileşiyor. Kendi hayatımdan, yaşadıklarımdan kesitler paylaşıyorum. Kim olduğumu öğrenmek isteyen arkadaşlar var ama üzgünüm kim olduğumu paylaşmayacağım sizlerle. Gizli olunca daha rahat yazıyorum sanki. Duygularımı hep saklayan biri oldum. Burda da öyle olsun istiyorum. Günlerdir yazmayı planladığım ama kendime gelemediğim için yazamadığım bir yazıyı paylaşıyorum sizinle. Sanırım şimdi hemen yazıp bitireceğim. Keyifli okumalar :)) Vedalaşmalardan nefret ederim. En güçsüz hissettiğim andır. Karşımdaki insan ne kadar değerliyse o kadar çok üzülürüm, gözyaşlarımı o kadar çok saklamaya, tutmaya çalışırım. Ağlamak, güçsüzlük değil benim için yanlış anlamayın ama karşımdakini üzmemek için elimden geleni yaparım. Şimdi vedalaşma nerden geldi aklına diyeceksiniz? Herkesin bildiği bir gerçek vardır; okulun son 2 haftası hep boş geçer.  Burdaki bir vedalaşma. Ayrıntıya girmek istemiyorum. Konuştukça, yaz

Unutulmaz

"Yeniden" merhaba hepinize. Öncelikle uzun süredir yazmadığımın farkındayım.. Sınav haftaları, aile sorunları derken fırsat bulamadım. En son yapılan yorumda bir okuyucum hayatımda iz bırakan beni çok etkileyen bir anımı yazmamı istemiş. Çok ilgimi çekti bu doğrusu. Sizin isteklerinize cevap veriyor olmak çok güzel. İyi okumalar, umarım beğenirsiniz.. Hayatımızın her anında hatıralarımız vardır. Bize sevdiğimiz veya sevmediğimiz insanları hep hatırlatırlar. Bazen hüzünlenir bazen de mutluluktan dört köşe oluruz. Bazı anılar çok basit şeylerdir aslında. Dışarıdan birisi bunu anlayamaz. Siz varsınız çünkü sadece siz paylaştınız o anı. Hepsi birbirinden özeldir. Bazen bir yaprak, bardak, küçücük bir kolye, eskimeye yüz tutmuş bir fotoğraf.. Bunları böyle uzatabiliriz. İlla bir obje olması gerekmez bence. Koku ve söylenen cümleler bile birer anıdır. Sonuçta koku da, cümleleri de o kişiyi hatırlatır. Ben de birçoğunuz gibi öğrenciyim. Arkadaşlarımı sizlere az çok anlattım. Tabi

MAYIS

Ne kadar güzel bi güne uyandım, ne kadar mutluyum anlatamam. Benim için çok çok çok özel bir ay, Mayıs. Annem, anneannem, inatçı kardeşim, babam ve son olarak Atam... Hayatımı yönlendiren 5 insanın doğumgünleri bu ayda. Bu nedenle, bu kadar önemli. Türkiye'de geçiş mevsimleri yaşanmayacakmış artık. İklim değiştiriyormuşuz. Bu dünyanın bize "Beni yeterince kirlettiniz, intikam almam yakın." demesi bence. Bundan sonraki yazılarımda bahsedeceğim zaten. İlkbahar ve Sonbahar yani bahar yoksa ne kadar mutlu hissederim kendimi bilemiyorum. Mayıs benim için mutluluk, huzur, güven, dostluk ve daha bir sürü her şey demek. Mükemmel ötesi bir ay çünkü fazla mükemmel insan barındırıyor içinde. Tüm kızların bir kez de olsa düşündüğü bir şeydir çocuklarına ne isim vereceği. Ben hep ablamın adını düşünmüştüm. Sonra hayatıma giren "uzun kirpik" sayesinde bir isim daha geldi aklıma; MAYIS. Onu, onları hep kızımda yaşayabileceğim bir isim. Neden olmasın..?

Karakter Meselesi

Kalbimdeki bütün iyi duygular yavaş yavaş uzaklaşıyor benden. Değer verdikçe, önemsedikçe kaybediyorum, sanki sona yaklaşıyorum. Elime kağıt kalem aldığım her an aklıma yüzlerce şey geliyor. İnsanların yüzüne bakınca, onunla neler yaşadıysam hepsi zaman şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Benim gibi saf asla hatalarından ders almayı bilmiyor. Bazı insanlar yüzünden yaşadığım acıları hiçbir zaman unutamayacağım. Değiştiğini düşünseniz de o ve onlar hep aynı. Hep aynılardı. Hep aynı olacaklar. Bazen keşke kalbimi yerinden söküp atabilsem diyorum. O olmadan daha iyi yaşarım gibi geliyor. Vicdanım, merhametim beni kaybettirmek, üzmek için var gibiler. Öyle şeyler oluyor ki hayatta en yakınım dediğine bile anlatamıyorsun. Çünkü biliyorsun ki sorunun olan kişiyi seviyor ve tercih yapmayı istemiyor. Kim ister ki zaten! Ama ben hep tercih yaptım, yapmak zorunda kaldım. Hep doğru bildiğimi, doğru olanı seçtim ama hepsi birbirinden yanlışmış. Şimdi aynı yaralarıma yine yeni yeniden tuz basılıyo

Yardım Edin..!

Daha önceki yazılarımda üstünde durmaya çalıştığım bir konuyu tekrar gündeme getirmek istiyorum. 21. yy.'da yaşıyoruz. Asırlardır devam eden sınıf ayrımları bize insanlığımızı unutturdu bence. Değil apartman görevlimize selam vermek, yolda gördüğümüz ve çok samimi olduğumuz birine bile selam vermekten aciz bir duruma düştük. Sanki selam vermek paralı veya günah gibi davranıyoruz. Herkes kendi derdinde ve "Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın." mantığında. Başımıza ne zaman, ne gelecek bilmeden; böyle büyük laflar etmek fazla cesurca, hatta ahmakça. Hayatta hiçbir şey maalesef ki hesapladığımız gibi gitmiyor. O hesaplarımıza gelene kadar önümüze binlerce engel çıkıyor ve biz çoğu zaman bunları tahmin edebilecek kapasiteye sahip değiliz.  Selam vermek diye başladım ama asıl dikkat çekmek istediğim kısım "yardım etme korkumuz".  Korkumuz diyorum çünkü korkuyoruz artık iyilik yapmaktan. Sonuçlarını o kadar çok düşünüyoruz ki içimizdeki gönüllülük hissini de yok ediyo

Başlıksız.

Çok yoğun bi sınav haftasından geçiyorum arkadaşlar bu nedenle önceden yazdığım bir yazıyı paylaşmak istedim. Yazıp yazıp sildim günlerdir. Aklımda çok fazla şey var ve hepsi yarım yarım. Yine, yeniden zor bi dönemden geçiyorum. Hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor. Üst üste hatalar yapıyorum ve sürekli kendimle çelişiyorum. Aklımla kalbim arasında sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum. Mutlu olmak mı? Yoksa mutlu etmek mi? Mutlu olduğumda karşımdakini üzüyorum. Mutlu ettiğimde de ben üzülüyorum. Hem kızgınım hem de çok seviyorum. Duygularım yine karma karışık. "Daha önce darbe aldığım insanlarla aynı şeyleri yapıyorsa artık her şeyim olan ne farkı var?" diyorum. Aynı hataları yapıp sonucun farklı olacağını düşünüyorum ama hep aynı. Ben birine çok değer verirsem yaptığı en küçük şey beni ya çok üzer ya da çok mutlu eder. Varımla yoğumla severim. Derler ya "Dostumun dostu dostum, düşmanı düşmanım." diye aynen öyle işte benim için. Ona kötülük yapan bana da yapar, ona i

SEN ben BİZ

Bugün okulda bir öğretmen yarışma olduğunu ve en yakınımla beni aday olarak gördüklerini söyledi. Yardımseverlik üzerine bir yarışma. Hangimizin aday olacağına da bizim karar vermemiz gerekiyordu. Hiç düşünmedim, onun olmasını söyledim. Ne farkeder ki? Ben kazansam, benden çok sevinir. O kazansa, ondan çok sevinirim. Hayat bazen böyle tercihler yapmak zorunda bırakıyor ama bi başkasını kendinizden önemli hatta her şeyden önemli görüyorsanız saniye bile düşünmeden onu tercih ediyorsunuz. Kızların dost olması çok zordur. Biri diğerini zamanla çekemez ve dostluk biter. Benim dostum okul birincisi, mükemmel derecede güzel ve bir o kadar da mükemmel bi insan. Onu çekememek için çok fazla sebebim var aslında ama ben onu hiçbir zaman rakip olarak görmedim. Daha önce de söylediğim gibi "O, benim her şeyim." İnsan kardeşine, dostuna karşı rakip olmamalı. Hep arkasında duran bir sığınak olmalı. Zora düştüğünde ilk ve tek sana sığınmalı. Mutluluktan havaya uçarken sen olmalısın yan

8 Mart

"Yeniden" merhaba hepinize. Bugünün önemini bilmeyenimiz yoktur sanırım. Dünya Kadınlar Günü. 4 ayda 800 kadının öldürüldüğü, tecavüz edildiği, KATLEDİLDİĞİ bir ülkede bu günü kutlamak ne kadar doğru sizce? Bence tamamiyle yanlış. Özel günler kutlanır ama bu özel günler gerçekten özel ise kutlanır. Bizim ülkemizde bu bile göstermelik. İnsanlar seslerini duyurmak için sokağa çıkıyor, şiddet. Mecliste bir milletvekili düşüncelerini açıklıyor, şiddet. Bir kadının tek yaptığı çocuklarına bakmak, şiddet. Bir köpek sokakta dolaşıyor, şiddet. Biz millet olarak öyle bir hale geldik ki bırakın kadınları, hayvanlara BİLE şiddet uygulayacak kadar yoldan, raydan çıktık. Vicdan, merhamet, sevgi ve saygıdan gram nasibimizi alamamışız demek ki. Bunları her gün televizyonlarda görmek, gazeteler de okumak insanı giderek umutsuzlaştırıyor. Bu vahşetlerin önüne geçmek zor değil. İdam cezası isteyenlere katılmıyorum. Eğer idam yeniden yasal olursa suçludan çok suçsuz, aydın insanlar asılır. Ha

"Meleğim"

Yıllardır yazmıyormuş gibi hissettim bugün. Kusura bakmayın... Bu hafta çok karışıktı benim için. Blogumun adını almasını sağlayan kişi, dostum, kardeşim seneye benden uzakta olacak. 3 sene öncesi gibi uzak olacağız. Bu insanın canını çok acıtıyor. Mesafeler şimdiden gözümde büyümeye başladı. Dershanelerin kapatılması belki de en çok beni üzdü. Hayat bizi bir gün ayıracaktı ama kimse bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu. Dostum okul birincisi, anlayacağınız üzere inek :P O yüzden sürekli ona hangi okulu tercih edeceğini soranlar var. Ya kimse mi düşünmüyor benim ne hissettiğimi..! Bi Allah'ın kulu da ne kadar hassaslaştığımın farkında değil. Dokunsalar ağlarım. Onunla geçirdiğim her gün, hep en güzel olmuştur benim için. Birlikte geziye gittik mesela ama ben yine de tercih edemem hangi gün daha güzeldi diye. Birini çok sevince insan sadece o olsun yanımda yeter diyor. Onun yanımda olduğu her gün en güzel günüm. Şimdi onsuz mezun olacağım bir okul, onsuz olacağım koridorlar... En

Eski Dost?

Yeniden merhabalar arkadaşlar. Özledim bir şeyler paylaşmayı. Okulun ilk haftası çok güzeldi benim için. Sevdiklerin yanındayken okul BİLE en güzel yer gibi geliyor insana. Umarım sizin de güzel geçmiştir. Malum 14 Şubat bugün. Hiç kutlayamadım şahsen :D Sevgilim olsa da kutlamayı isteyeceğimi sanmıyorum. Özel günler sadece bana özel olmalı. Tamam odunum kabul.. Beni böyle kabul edin lütfen ;)) Hepinize iyi hafta sonları diliyorum. Plan yapın hava güzelken. Deniz kenarı birinci sırada olmalı bence. Yazımın devamını okuyabilirsiniz. Tekrar görüşmek üzere...      Eskisi yoktur bunun. Eski arkadaşım dediğim vardır ama hiçbir dostuma "eski" demem. Dostluk hep yenidir. İlk gün ki gibi hissedersin hep. Öyle mutlu, samimi, huzurlu ve güvende. Sarıldığında, omzuna başını koyduğunda hep hep hep aynı hissedersin. Araya yıllar, mesafeler hatta insanlar girer. Ne olursa olsun hep yepyeni kalırsınız. Sevgi öyle bir şey ki hepsinin önünde dipçik gibi duruyor, zırh gibi sarıyor sizi. Hiçb

Vicdanının Sesi

Selamlar!! Malum okullar başlıyor, hepimize iyi haftalar diliyorum :( Allah'tan okulu sevdirecek biri var hayatımda yoksa ölüm gibi geliyor. Hepinize kolay gelsin ;) Vicdanımızla yüzleşmekle ilgili yazımı okuyabilirsiniz devamında.. Yarın ve diğer gün benim için üzücü ve tuhaf bi gün olacak. Ne sevdiğim belli ne sevmediğim dediğim birinin ölüm günü. Vicdanım öyle büyük ki kimseden nefret edemiyorum. Bu konuda anneme çok benziyorum ve sinir oluyorum bu özelliğime. Sana yapılacak en büyük kötülükleri yapmış biri için insan nasıl üzülür bilmiyorum ama ben üzülüyorum. Üzüldüğüm için kendimi kötü hissediyorum. İçimdeki lanet sesim susmuyor. Hayatım boyunca kimseye kin tutamadım. Kötülük yapana bile iyilikle karşılık verdim. İnsanların 'Sen salak mısın?' demesini umursamadım. Ben buyum işte ne yapabilirim ki? Nasıl değiştireyim kendimi? Kötü bir şey mi herkese iyilik yapmak? Bu beni salak mı yapar?............ Bu kadar soru zihnimi günlerce meşgul etti. Hayatı hep sorguladım,

Günaydın..n..n

Hepinize günaydın sevgili okurlarım. İstanbul'daki en güneşli gün gibi geliyor bugün bana. Güneşi özlemişim nedense. Tatilin son günleri.. Bu çok üzücü ve bu yüzden öğlene kadar uyudum. Dışarı çıkın, gezin, eğlenin... Hayat kısa, tadını çıkarın ;)

Ateşböceği Yolu

Bugüne kadar okuduğum en güzel kitaptı. Kristin Hannah'ın kötü bir eser yazdığına şahit olmadım zaten. Kate ve Tully adında iki arkadaşın tapılacak derece mükemmel dostluklarını anlatıyor.. Kitaba hiç başlamadan son üç sayfasını okusanız bile gözyaşlarına boğulacağınıza eminim. Bir mektuptan ibaret bu son sayfalar. Belki de onlar için bir mektuptan daha fazlası. Keşke gerçek hayatta da böyle dostluklar olsa(gerçi ben doğru insanı buldum sizin için söylüyorum).Umarım karşınıza o kadar mükemmel biri çıkar ve birbirinizin hayatında arkadaştan daha öte dost olur hatta kardeş olursunuz. Kitabı lütfen ama lütfen okuyun, pişman olmayacaksınız :))                                             

Mesafeler...

Kahrolası şeylerdir mesafeler! Hep en sevdiklerini uzaklaştırır senden. İsyan edersin, ağlarsın, bağırıp çağırırsın. Her geçen saniye daha çok özlemek içini acıtır. İçin acıyınca başkalarını kırmaya ve agresifleşmeye başlıyorsun. Beklemek çok çok çok uzun ve üzücü bir süreç. Sen istediğin kadar kız, bağır çağır. Değişen bir şey olur mu? Tabii ki HAYIR. Tek yapabileceğin sabırla beklemek. Beklemeye o kadar çok alışıyorsun ki aynı gökyüzüne baktığınızı düşünüp buna bile şükreder hale geliyorsun. Benim gibi sabırsız biri ‘bile’ beklemeyi öğreniyor. Seslendiğin zaman cevap verebilecek kadar yakın olsun istiyorsun. Sarılıp kendini güvende hissetmek istiyorsun ama olmuyor çünkü yollar bir yerden sonra ayrılıyor. Herkes tek başına ayakta durabilmek için elinden geleni yapıyor ve bunu yapabilmek için yolların ayrılması şart. Kader, her ne kadar bizim seçimlerimizle belirlense de bir yerden sonra yapacağımız hiçbir şey kalmıyor. Bunu söylemeyi sevmiyorum ama ‘Herkes kendi kaderini y

Hayat 'YENİDEN'?

Herkes 'Hayat devam ediyor.' der ama benim için hayat devam ediyordu, durdu ve 'yeniden' devam etti. Her şeyi toz pembe görüyorken mutlu olduğumu sanıyordum. Çevremdekileri gerçek birer kardeş gibi görüyordum. Her fırsatta yanlarında oldum. Ne istedilerse yaptım ve bütün bunları yaparken asla yüzlerine vurmadım. Arkama baktığımda gördüğüm şey koca bir 'hiç'. Güvendiğin, varlığıyla bile mutlu olduğun insanların gerçek yüzünü görmek hayatın en kötü darbesiydi benim için. Sert bir yapım vardır. Çoğu insanın bana 'Sen hiç ağladın mı?' diye sorduklarını söylemeden edemeyeceğim. Durum bu kadar vahim yani.. Neyse, o aptalların bunu bilmesine gerek yok diye hepsine gözlerimi devirerek bakıp asla cevap vermedim. Evet, ağlarım. Bazen beş dakika kadar kısa, bazen de bir saat kadar uzun ama ağlarım. Ama herkesin önünde asla ağlamam çünkü insanlar gözyaşlarını görünce merhamet yerine çıkarlarıyla geliyorlar karşına..Bir saat ağlama sebebim o arkadaş, kardeş sandıkla

ENGELLİ ADAYLARI

Bir önceki yazımda mutlu olmak ya da olmamak size kalmış bir şey demiştim. Evet hala öyle söylüyorum ama insan engelli olmayı kendisi seçmez, seçemez. Şimdi size geçen sene yazın başımdan geçen bir olayı anlatacağım : Anneanneme gitmek için otobüse bindim. Öğle saatleri olmasına rağmen çok kalabalıktı. 25 yaşlarında, beyaz tenli, mavi gözlü bir kadın bindi otobüse ve benim yanıma doğru yürüdü. Kalkıp yer verdim ve işte size bunu anlatmama sebep olan şey gerçekleşti: Ellerini kullanarak bana teşekkür etmek istedi. Sanırım öyleydi çünkü işaret dili bilmiyorum ve yüz ifadesinden bunu çıkarabildim. Gülümseyerek karşılık verdim ve çok geçmeden indim. O bayana cevap verebilmeyi çok isterdim çünkü hep9imiz ENGELLİ OLMA ADAYIYIZ ve benim engelim olsaydı herkesle iletişim kurabilmeyi, duygularımı anlatabilmeyi isterdim. Ellerini kullanmasa asla engelli olduğunu anlamazdım. Onların bir eksiği yok. Engelli olmayı kendileri seçmedi. Hepinizi işaret dili öğrenmeye davet ediyorum. Ben evimin yakını

Vakit Daralıyor...

     Biz insanlar ölüm günümüzü, yerini, saatini, ne sebeple öleceğimizi bilemeyiz.      Belki bir dakika, belki bir ay, belki bir sene...Bu böyle devam eder. Ortalama bir insan 65 yaşına kadar yaşıyorsa; bunun 25 yılı eğitim almakla geçiyor, 20 yılı kariyer ve çocuk yapmakla, geriye kalan 20 yılda da yavaş yavaş başlayan sağlık problemleri, geçim derdi. Gördüğünüz gibi koca bir 65 sene bitti. Bu zamanın ne kadarında mutlu oldun, ne kadarında mutsuz oldun senin seçimlerine kalmış.      Hayat kısa arkadaşlar. Bu kısa sürede yaşayabildiğiniz her şeyi yaşayın. Yaptığınız hiçbir şeyden pişman olmayın, daha kötüsünü yapmamak için çabalayın. . . Ve en önemlisi: Kendinize iyi bakın.

CA"N" KIRIKLARI..!

     Kalbim camlarla çevrilmiş gibi. Biri beni üzdüğünde o camlar kırılıyor ve batıyor. Ne kadar çok seversem o kadar çok canım yanıyor. O kadar çok parçaya bölünüyor..      İnsanı bu hayatta en çok üzen sevdikleridir. Camları kıra kıra acıtırlar canını. Derin izler bırakırlar kalbinde.. Ve bu izler çok uzun zamanda kaybolur.      Ben kimi çok sevsem kalbim parçalandı ve şimdi haykırmak istiyorum: BENİM CAN KIRIKLARIM VAR !!

Herkese Merhaba!

Sizden biriyim; üzülünce ağlayan, mutlu olunca gülen(mutluluktan da ağlarım). Burada hayatımdaki, hayatımızdaki önemli konulara değinmek istiyorum. Biz insanlar evrendeki en üstün varlıklarız. Her şey bizim için tasarlanmış sanki. Bunu fark etmemiz gerek öncellikle. Hayatı fark etmek için bize verilenleri görebilmek gerek... Bunları birlikte görmeye ne dersiniz??  Çok eğleneceğiz, hüzünleneceğiz, düşüneceğiz ve sorgulayacağız.. Takipte kalın :))