İstanbul'da daha fazla durmaya dayanamadım. Birlikte gittiğimiz yerler, kahvelerimiz, yeşil çaylarımız... İnsan anılarının içinde parça parça oluyor. Yüzlerce kilometre öteden sevmek çok değişik bi şey. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur lafına inanmıyorum. Sevginin miktarı bu uzaklığın karşısında duruyor bi şekilde. 2 haftadır istisnasız her gün Antalya'ya gitmek için rezervasyon yaptırırken buluyorum kendimi. Son anda da iptal ediyorum çünkü bu şu an iyi bi şey olsa da ileride olmayacak biliyorum. Hem kendini hem de dostunu ayakta tutmaya çalışmak zorundasın. İki taraf da yıpranıyor. Yanında olmadığım için kendine kızıyorum ama iyiliği için bunu yapmak zorundayım. Kalbim, ruhum, aklım, sevgim, iyi yanım... Kısacası bedenim dışında her şeyimle Antalya'dayım.
Alev çemberinin ortasında kalmak gibidir bazen hayat. Yanmadan çıkmak imkansızdır. Ne kadar az yanıkla, ne kadar az acıyla çıkacağının hesabını yaparsın ama ya alev çemberi sevdiğiniz birinin ateşiyse? O zaman da ne kadar az yara alırsam o kadar iyi olur diyebilir misiniz? Sizi bilemem ama ben diyemem. O orda her geçen gün ateşini büyütürken ben hiçbir şey yokmuş gibi hayatıma devam edemem. Belki o ateş beni de yakar bana da zarar verir ama sevgi denilen şey sevdiğin insanların acısını hafifletmektir biraz da. Ateşten korkmam. Belki çok yandığımdan belki de karşılıksız sevgimden. Ateşle oynayın! Varsın siz kötü olun, siz anlamayan olun, siz üsteleyen olun. En sevdiklerinizin tek başlarına yanıp kül olmasına müsaade etmeyin. Canınız acıyacak, hak etmediğiniz şeyler duyacaksınız, onun gözünde herkes iyi olurken siz kötü olacaksınız... Ama belki gün gelecek "İyi ki hayatımdasın, asla bırakma beni." diyecek ve yandığınıza değecek.