"Yeniden" merhaba hepinize. Öncelikle uzun süredir yazmadığımın farkındayım.. Sınav haftaları, aile sorunları derken fırsat bulamadım. En son yapılan yorumda bir okuyucum hayatımda iz bırakan beni çok etkileyen bir anımı yazmamı istemiş. Çok ilgimi çekti bu doğrusu. Sizin isteklerinize cevap veriyor olmak çok güzel. İyi okumalar, umarım beğenirsiniz..
Hayatımızın her anında hatıralarımız vardır. Bize sevdiğimiz veya sevmediğimiz insanları hep hatırlatırlar. Bazen hüzünlenir bazen de mutluluktan dört köşe oluruz. Bazı anılar çok basit şeylerdir aslında. Dışarıdan birisi bunu anlayamaz. Siz varsınız çünkü sadece siz paylaştınız o anı. Hepsi birbirinden özeldir. Bazen bir yaprak, bardak, küçücük bir kolye, eskimeye yüz tutmuş bir fotoğraf.. Bunları böyle uzatabiliriz. İlla bir obje olması gerekmez bence. Koku ve söylenen cümleler bile birer anıdır. Sonuçta koku da, cümleleri de o kişiyi hatırlatır.
Ben de birçoğunuz gibi öğrenciyim. Arkadaşlarımı sizlere az çok anlattım. Tabi ömrümüzün yarısı orada geçtiği için çoğu anımızı da orada yaşıyoruz.
Sınavlar kurtulmak isteyip bir türlü kurtulamadığımız baş belası şeylerdir bizim için. Okul da öyle tabi ki. Hep şikayet ederiz mesela erken kalkmaktan. Arkadaşlarımızı görünce de en güzel yer olur o lanet yer. Cehennemdeki cennet gibi.
Çoğunuzun en sevdiği(!) ders olan matematik benim de korkulu rüyam. Ne yaparsam yapayım olmuyor işte. Hep düşük alıyorum. İnek diye tabir ettiğiniz öğrencilerdenimdir ama işte matematik olunca pek geçerli değil bu. Yine ortalamam 50'yi geçememişti ve zorunluydu 3. sınava girmek. Neyse 1 haftadan uzun bir süre çalıştım ve tabi sonuç yine hüsran! Olan ortalamayı daha da düşürecektim. Bunları düşünerek sınıfımın olduğu kata çıktım. Merdivenlerde beni bekleyen dostum, hep tatlıdır kendisi, meraklı gözlerle sınavın nasıl geçtiğini sordu. Yüz ifademden anladı kötü geçtiğini. Sınıfa girdik. Yine herkes kendi grubuyla takılıyor, herkes bağıra çağıra konuşuyor, klasik sınıf ortamı işte. Benim prensesim asık olan yüzümü güldürmek için her türlü şebekliği yapıyordu ama nafile. Emek verip karşılık alamamak berbat bir his.
İşte hayatımda iz bırakan ve hafızamdan asla silemeyeceğim an: Ellerimi tutup "Üzülme her şeyim ya iyi alacaksın" dedi ve elimi öptü. Bence bi insana yapılacak en değer veren hareketti bu. Sevindim tabi ama öyle bir hareket beklemediğim için daha çok kızardım. O an fark ettim. O da "gerçekten" her şeyimdi. Annem çok sever çocukluğumdan beri ellerimi öpmeyi ama ben kızarım öpmesini istemem saygı duyduğum için. Bunu hiçbir kan bağın olmayan ve hayatının merkezinde olan biri yapınca insan çok özel hissediyor hem de çok. Yeryüzündeki hiçbir serveti onun o hareketine değişmem. Hiçbir şey onun sevgisinden kıymetli olamaz. Arkaya dönüp bakıyorum hep o vardı sanki hayatımda, doğduğum andan belli benimleydi. Ben yaşlanıp ölene kadar da benimle olacak, hissediyorum.
"Ellerimin üstünde kalbime sığmayan, dolup taşan bir sevgi taşıyorum ben. Anılarımızla, sevgimizle, paylaştıklarımızla daha mutlu ve daha güçlüyüz."
Hayatımızın her anında hatıralarımız vardır. Bize sevdiğimiz veya sevmediğimiz insanları hep hatırlatırlar. Bazen hüzünlenir bazen de mutluluktan dört köşe oluruz. Bazı anılar çok basit şeylerdir aslında. Dışarıdan birisi bunu anlayamaz. Siz varsınız çünkü sadece siz paylaştınız o anı. Hepsi birbirinden özeldir. Bazen bir yaprak, bardak, küçücük bir kolye, eskimeye yüz tutmuş bir fotoğraf.. Bunları böyle uzatabiliriz. İlla bir obje olması gerekmez bence. Koku ve söylenen cümleler bile birer anıdır. Sonuçta koku da, cümleleri de o kişiyi hatırlatır.
Ben de birçoğunuz gibi öğrenciyim. Arkadaşlarımı sizlere az çok anlattım. Tabi ömrümüzün yarısı orada geçtiği için çoğu anımızı da orada yaşıyoruz.
Sınavlar kurtulmak isteyip bir türlü kurtulamadığımız baş belası şeylerdir bizim için. Okul da öyle tabi ki. Hep şikayet ederiz mesela erken kalkmaktan. Arkadaşlarımızı görünce de en güzel yer olur o lanet yer. Cehennemdeki cennet gibi.
Çoğunuzun en sevdiği(!) ders olan matematik benim de korkulu rüyam. Ne yaparsam yapayım olmuyor işte. Hep düşük alıyorum. İnek diye tabir ettiğiniz öğrencilerdenimdir ama işte matematik olunca pek geçerli değil bu. Yine ortalamam 50'yi geçememişti ve zorunluydu 3. sınava girmek. Neyse 1 haftadan uzun bir süre çalıştım ve tabi sonuç yine hüsran! Olan ortalamayı daha da düşürecektim. Bunları düşünerek sınıfımın olduğu kata çıktım. Merdivenlerde beni bekleyen dostum, hep tatlıdır kendisi, meraklı gözlerle sınavın nasıl geçtiğini sordu. Yüz ifademden anladı kötü geçtiğini. Sınıfa girdik. Yine herkes kendi grubuyla takılıyor, herkes bağıra çağıra konuşuyor, klasik sınıf ortamı işte. Benim prensesim asık olan yüzümü güldürmek için her türlü şebekliği yapıyordu ama nafile. Emek verip karşılık alamamak berbat bir his.
İşte hayatımda iz bırakan ve hafızamdan asla silemeyeceğim an: Ellerimi tutup "Üzülme her şeyim ya iyi alacaksın" dedi ve elimi öptü. Bence bi insana yapılacak en değer veren hareketti bu. Sevindim tabi ama öyle bir hareket beklemediğim için daha çok kızardım. O an fark ettim. O da "gerçekten" her şeyimdi. Annem çok sever çocukluğumdan beri ellerimi öpmeyi ama ben kızarım öpmesini istemem saygı duyduğum için. Bunu hiçbir kan bağın olmayan ve hayatının merkezinde olan biri yapınca insan çok özel hissediyor hem de çok. Yeryüzündeki hiçbir serveti onun o hareketine değişmem. Hiçbir şey onun sevgisinden kıymetli olamaz. Arkaya dönüp bakıyorum hep o vardı sanki hayatımda, doğduğum andan belli benimleydi. Ben yaşlanıp ölene kadar da benimle olacak, hissediyorum.
"Ellerimin üstünde kalbime sığmayan, dolup taşan bir sevgi taşıyorum ben. Anılarımızla, sevgimizle, paylaştıklarımızla daha mutlu ve daha güçlüyüz."
Yorumlar
Yorum Gönder