Ana içeriğe atla

Gitmek

Her canlı doğar, büyür ve ölür. Bu en basit tanımla döngüyü anlatır. Biz insanlar veya insan olmaya çalışanlar hayatın akışına kapılıp ordan oraya sürükleniriz. Hesaplayamadığımız yüzlerce şeyle karşı karşıya kalırız. Bütün bu engelleri aşmak, hesaplayamadıklarımızı düzeltmek için ömrümüzün sonuna kadar da çalışır dururuz. Evet, kariyer çok önemli. Çalışmak, hem kendine hem de insanlara bi faydan olması, birilerinin elinden tutmak, ordan oraya koşturmak... Bunlar çok gerekli şeyler ama işte gelelim asıl konumuza. Döngü başladı ilk ağlamamızla birlikte ve ne zaman biter bilmiyoruz. Bana göre şu dünya üzerinde sevdiklerimden daha önemli hiçbir şey yok. Planlar yapıyoruz olmuyor. Çalışıyoruz, çabalıyoruz olmuyor. Bir şeyler hep ters gidiyor bizim gibilerin hayatında ama böylesi daha iyi bizim için.
Bazen unutuyoruz bu koşuşturmacanın içinde. İhmal ediyoruz, üzüyoruz, kırıyoruz, kırılıyoruz... Hayatınızda gerçekten olan, sizi gerçekten seven ve sizin için yapamayacağı şeylerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar olan, 30 sene sonra da hayatınızda olacağını düşündüğünüz insanları asla kaybetmeyin. Zaman çok hızlı geçiyor. He öyle bir an geliyor ki siz bu insanların ölümüyle karşı karşıya geliyorsunuz. İşte o an geldiğinde zaman kavramı diye bir şey gerçekten de kalmıyormuş. Çünkü duruyorsun, anlamsız gözlerle etrafına bakıyorsun ve hislerin yok oluyor. Ağlayamayacak, sinirlenemeyecek hale geliyorsun. Öfke birikiyor sadece içinde bunu çok iyi hissediyorsun tüm benliğinde. Her istediğini yapmaya çalıştığın, üzülmesine asla katlanamadığın insanın geçmişinde çok üzen insanlara karşı. Her şey geliyor aklına insanın. Öyle bir an ki... Yaşamanız gerek anlamak için. Uçuk kaçık planlara gerek yok. Kendinizi bırakın bu insanlara ve mutlu olun. Birbirinize ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Sadece 5 dakika gözlerinizi kapatın ve düşünün. Her şey çok daha güzel olacak. Bu "gece"ler de bitecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sessizlik

Gözlerimi açıp kapatmamla geçen 3 sene... Hayatımın dönüm noktası. Gökyüzü ile tanıştığım, en değerlim olduğu seneler.... Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim en yakın arkadaşımla aynı okulda olamadığımı. Size eğer gitmiş olsaydık aynı okulda 12. sınıfın ilk gününü anlatmak istiyorum. Hayalimdeki ilk günü. Yani artık hiç olmayacak okulun ilk günü. Sabah 7'de gözlerimi heyacanla açıp yataktan koşarak kalkıyorum. İlk yaptığım şey mesajlarımı kontrol etmek. Kahvaltı, üniforma giyme derken saat 7.30 oluyor ve ben ona mesaj atıyorum: "Sakın geç gelme çok özledim." diyorum. O yine her zamanki gibi rahat rahat beni sinir ede ede geliyor okula. 8'de okulda oluyorum. İlk önce markete girip Haribo, Milka, Ülker ne bulursam alıyorum. En sevdiği şeyler bunlar benim en sevdiğimin. Marketten çıkıyorum ve karşımdan diğer arkadaşlarım geliyor. Hepsini 3 ay boyunca görmedim. Uzun uzun sarılmaların ardından ilerliyorum. Bu defa da hocalarla selamlaşıyorum. Sonra korkuyla saate bakıyo

Sen(sizlik)

Yeniden merhaba... Öncelikle artık çok sık yazamayacağımı belirtmek istiyorum. Son 2 aydır çok yazamadım ama fırsat olmadı veya daha büyük sebep olarak ben duygularımı kağıda dökemedim. 12. sınıf olan her öğrenci gibi sınava hazırlanmaya başladım. Önümde büyük bir maraton var ve ben bu yarışı birinci bitirmek zorundayım. Hedeflerim, ailem ve dostlarım için. Yazılarımı sürekli takip edenlerin olması beni çok mutlu ediyor. Yorumları bilerek paylaşmıyorum. Övülmeyi seven biri değilim. Siz okudukça beni mutlu ediyorsunuz bunu bilin lütfen.. Çok teşekkür ederim hepinize ayrı ayrı. Ben burda hiç olmadığım kadar açık anlattım duygularımı. Utanmadan, sıkılmadan ve korkmadan. Ağlarken yazdım rahatladım, mutluyken yazdım daha mutlu oldum. İyi ki varsınız... Okulun ilk gününden çok korkuyordum biliyorsunuz. 17 kişilik sınıfta sadece ben tek oturuyorum. Kendimi herkesten soyutlamış durumdayım. Sadece bana soru sormak ve konuşmak için çabalayan iyi insanlar var karşımda. Hislerime göre hepsi iyi

Birikinti

Sorunların su gibi aktığı, çığ gibi büyüdüğü, ateş gibi yaktığı sürpriz dönemler vardır hayatımızda. Zaten hayat denilen şey planlarımızın tersinde giden olaylar bütünü değil midir? En hassas olduğumuz anlarda, artık daha fazlası olamaz dediğimiz anlarda... Özellikle de bu anlarda olmaması gereken ne kadar kötü şey varsa olur ve kendinizi depresyona sürüklenmiş bir şekilde bulursunuz. Ben bir aydır depresyonda olduğumu daha yeni fark ettim. Artık siz düşünün ne kadar çok şeyle uğraşmak zorunda kaldıysam. Ufacık şeyler büyüdü, dağ oldu. Güçlü olmaya çalıştıkça daha da çok yıprandım. Kendime bile yalan söylemişim iyi olduğum konusunda. Geçmişim ve geleceğim arasında sıkıştım kaldım. Kabus görmekten yoruldum.(Ne zaman bir şeylerden korksam kabus görürüm.) Yüzüme baksanız özellikle de gergin ve ciddi olduğum anlarda üzülebiliyor mu acaba diye düşünürsünüz. Bu soruyu birçok insandan duydum daha önce. Evet. Üzülebiliyorum hatta yıkık dökük olabiliyorum ama güçlü durmak zorundayım. Bu da beni