Ana içeriğe atla

Cam Kırıkları

Cam kırıldığında çıkan sesi düşünün. Kalbim neredeyse iki gündür bu sesle atıyor gibi. Beklentilerimiz belki de en büyük sorun. Özellikle de en sevdiğimizden beklediklerimiz. Ben küçücük şeylerle mutlu olan biriyimdir. Bazen bi iyi geceler mesajı, bazen bi sesli not, bazen ise bi çocuk gibi istediğim şeyler. Ve yine çocuk gibi hayallerim vardır. Hani onlara bir şey vaad edersiniz ya ve yapmazsanız günlerce ağlarlar, benimkisi de öyle işte. Bekledim günlerce ama sonunda yeni yılın 10. dakikasından itibaren ağlamaya başladım ve bu gözyaşlarım az önce sonlandı. Ne oldu diye sormayın çünkü uzun ve anlattıkça daha kötü hissediyorum. Bir sıra var siz sıra gelmesini hevesle bekliyorsunuz ama tam size gelmişken en başa dönülüyor. Bu hayal kırıklığıdır işte. Üzüntünün en derinde yaşanması gibi bi şeydir. Binlerce camın kalbinizde paramparça olmasıdır.
Çocuklar üzerinden örnekler vererek devam etmek istiyorum. Anne ve babası çalışan çocuklar vardır. Hani hep bi işleri olur. Her toplantıya her insana ve her şeye zamanları vardır ama çocuklarına zaman bulamazlar. Bir de bu yetmezmiş gibi çocuklarının geleceklerini düşündükleri için bunları yaptıklarını söylerler. En en en saçma kısım da burası işte. İnsanları geçtim her canlının ihtiyacı olan ilk şey sevgidir. Onları ayakta tutan, mücadele etmek için hayata bağlayan ilk şey.. O yüzden hiçbir şey sevginin önüne geçemez benim için. Her şey olur biter her şey geçer ama sevginin bi başlangıcı ve sonu yoktur çünkü hep olacaktır. Her neyse sevgi sevgi ve yine sevgi.
İnanın her şeye vakit bulabilirsiniz. İsterseniz daha az televizyon izler, daha hızlı yemek yer ve sevdiğiniz birinin yanına gidebilirsiniz. Hayat çok acımasız ve kimin ne kadar yaşayacağını, bir saniye sonra neler olacağını bilemiyoruz. O yüzden ben zaman kavramına gelince hiçbir bahane kabul etmeyenlerdenim. Ayrıca işlere, başkalarına zaman bulunuyorsa neden size veya bana bulunmasın? Özetle cam kırıklarının sebebi bunlar. Siz bunları en değer verdiğiniz insana söylüyorsunuz ve o size bencil, kıskanç gibi şeyler söylüyor. Zaten üzüntüden kahrolmuş durumdasınız şimdi bi de bunları sindirmeye çalışıyorsunuz. Anlat anlat anlat... Ne dediyseniz olmuyor bi türlü sizi haklı bulan ve bütün bunların düzeleceğini belirten bir yanıt alamıyorsunuz. Daha çok ağlamaya başlıyorsunuz. Bi de insanın üzüntüsü daha da artınca gözyaşları 60 dereceyle süzülüyor sanki yanaklarından. Siz anlattıkça o katılaşıyor. Siz yumuşamasını isterken o buz kesiliyor. O buz tüm vücudunuzu titretiyor. Kasılmaya başlıyorsunuz. Artık bayılmak üzeresiniz. Öyle canınız yanıyor ki fiziksel anlamda da bunu hissetmeye başlıyorsunuz. Karşınızdaki hala üzdüğünü bile bile üstünüze gelmeye devam ediyor düşmancasına. Belki de en çok bu üzüyor. Dostu değil de düşmanı var gibi konuşması. Hak etmediğinizi söyleye söyleye kasılmaya devam ediyorsunuz ve şiddetli titremeleriniz başlıyor. Ben bunları yarım saat öncesine kadar yaşadım. Üzüldüğümde böyle oluyorum. Kendimi kontrol edemiyorum. 10 dakika kadar devam ediyor bu düşmanlık. Sonra konuşmak istemiyor karşınızdaki insan. Karşınızdaki ne kötü bi sıfat! Yanında olması gerekiyor karşında değil. Hep olduğu yerde yani.. Nedenini sorunca kasılmalar anında bitiyor. Başının ağrıdığını söylüyor sadece. Sanki sihir yapılmış gibi oluyorsunuz ve 180 derece değişiyorsunuz. Bunun tek sebebi var: canı acıyor. Ölsem keşke dediğim tek an. Çünkü hiçbir şey beni bu kadar sarsamaz. Keşke öncesinde yaptığı gibi kırmaya devam etse ama hiç canı acımasa. Tamam istemiyorum 100 yıl da görmesem olur yeter ki canın acımasın diyorum. Sadece yarım saat görmek istediği için 2 buçuk aydır susan, onu zorlamamak için susan, o üzülmesin diye susan, özlemekten çatlayacak gibi olan siz değilmişsiniz gibi.. İki saat göremediği halde 100 yıl görememeyi göze alan.. Canı acımasın yeter ki. Ben üzülürüm kırılırım ama ona bi şey olursa ben yapamam. Sabah uyansın gerekirse kırmaya devam etsin hatta beni hiç sevmesin ama yeter ki iyi olsun..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sessizlik

Gözlerimi açıp kapatmamla geçen 3 sene... Hayatımın dönüm noktası. Gökyüzü ile tanıştığım, en değerlim olduğu seneler.... Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim en yakın arkadaşımla aynı okulda olamadığımı. Size eğer gitmiş olsaydık aynı okulda 12. sınıfın ilk gününü anlatmak istiyorum. Hayalimdeki ilk günü. Yani artık hiç olmayacak okulun ilk günü. Sabah 7'de gözlerimi heyacanla açıp yataktan koşarak kalkıyorum. İlk yaptığım şey mesajlarımı kontrol etmek. Kahvaltı, üniforma giyme derken saat 7.30 oluyor ve ben ona mesaj atıyorum: "Sakın geç gelme çok özledim." diyorum. O yine her zamanki gibi rahat rahat beni sinir ede ede geliyor okula. 8'de okulda oluyorum. İlk önce markete girip Haribo, Milka, Ülker ne bulursam alıyorum. En sevdiği şeyler bunlar benim en sevdiğimin. Marketten çıkıyorum ve karşımdan diğer arkadaşlarım geliyor. Hepsini 3 ay boyunca görmedim. Uzun uzun sarılmaların ardından ilerliyorum. Bu defa da hocalarla selamlaşıyorum. Sonra korkuyla saate bakıyo

Sen(sizlik)

Yeniden merhaba... Öncelikle artık çok sık yazamayacağımı belirtmek istiyorum. Son 2 aydır çok yazamadım ama fırsat olmadı veya daha büyük sebep olarak ben duygularımı kağıda dökemedim. 12. sınıf olan her öğrenci gibi sınava hazırlanmaya başladım. Önümde büyük bir maraton var ve ben bu yarışı birinci bitirmek zorundayım. Hedeflerim, ailem ve dostlarım için. Yazılarımı sürekli takip edenlerin olması beni çok mutlu ediyor. Yorumları bilerek paylaşmıyorum. Övülmeyi seven biri değilim. Siz okudukça beni mutlu ediyorsunuz bunu bilin lütfen.. Çok teşekkür ederim hepinize ayrı ayrı. Ben burda hiç olmadığım kadar açık anlattım duygularımı. Utanmadan, sıkılmadan ve korkmadan. Ağlarken yazdım rahatladım, mutluyken yazdım daha mutlu oldum. İyi ki varsınız... Okulun ilk gününden çok korkuyordum biliyorsunuz. 17 kişilik sınıfta sadece ben tek oturuyorum. Kendimi herkesten soyutlamış durumdayım. Sadece bana soru sormak ve konuşmak için çabalayan iyi insanlar var karşımda. Hislerime göre hepsi iyi

Ne Yazsam Bilemedim..

Üç sene önce, Temmuz sonu... Liseye başladığım, her katında ayrı anımın olduğu okuluma kayıt yaptırmaya gitmiştim. Dün son kez çıkarken o zamanı hatırladım. Binbir üzüntüyle geldiğim, binbir mutlulukla bitirdiğim, ilk dostumu kazandığım okulum.. İçinde onlarca iyi öğretmen olan, hatta öğretmenden daha da fazlası olan insanlarla tanıştım. Umudumu, inancımı yeniden kazandığım okulum. Okul sadece ders gördüğün, sınav olduğun bir yer değilmiş. İçinde yeni bir aile barındırıyormuş aslında. Sizlere endişem, üzüntüm, mutluluğum başta olmak üzere tüm duygularımı anlatıyorum. Hiç kimseye anlatmadığım kadar çünkü ne siz beni, ne de ben sizi tanıyorum. En yakın arkadaşıma bile anlatamıyorum çünkü bazen en büyük üzüntünüz en sevdiğiniz insanla ilgili oluyor. Ona onunla ilgili olan üzüntümü anlatamam. Üzüldüğümü söyleyemem. Zaten hissediyordur ama sözlü şekilde belirtmek istemiyorum. Şimdi fark ettim de ne kadar çünküm varmış. Kusura bakmayın anca bu kadar oluyor, bu halde. İlk defa bu kadar güçsü